1. YAZARLAR

  2. Mustafa Özyıldız

  3. AKGÖLÜMÜZ VE CİVARDAKİ TÜRKİYE'NİN KURUMUŞ EN BÜYÜK SULAK ALANI
Mustafa Özyıldız

Mustafa Özyıldız

Köşe Yazarı
Yazarın Tüm Yazıları >

AKGÖLÜMÜZ VE CİVARDAKİ TÜRKİYE'NİN KURUMUŞ EN BÜYÜK SULAK ALANI

A+A-

     Sulak alanlar tanımı, işlev ve değerleri bakımından ülkemiz de pek bilinmemektedir. "Doğal veya yapay, devamlı veya geçici, suları durgun veya akıntılı, tatlı, acı veya tuzlu, denizlerin gel-git hareketinin çekilme devresinde altı metreyi geçmeyen derinlikleri kapsayan bütün sular, bataklıklar, sulak çayırlar, sazlıklar ve turbiyerler"  sulak alandır.

Konya  Ereğli’mizin sahip olduğu Ereğli Sazlıkları ve Akgöl  bu nitelikte tam bir sulak alandır.göl 1995 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile kuş cenneti ve SİT alanı edilmiştir. Saha; 6787 Ha. Büyüklüğündedir.Akgöl ve çevresi alüvyal bir sahadır. Aktüel Akgöl, çevresindeki alüvyal ovadan bir kaç metrelik seki eşikleri ile ayrılır. Akgöl, bugün geniş açık aynalardan sazlık kamışlık alanlardan, irili ufaklı çok sayıdaki kum ve çamur adalarından oluşmaktadır.Ormitolojik açıdan son derece zengin olan Ereğli Sazlıklarından şimdiye kadar 200'den fazla kuş türü gözlenmektedir.Bilindiği üzere  Kuzeyden Güneye dört önemli kuş göç yolundan ikisi Türkiye üzerinden geçmektedir. Bu yönüyle ülkemiz sulak alanları diğer ülkelerin sulak alanlarından daha önemli bir konumdadır.

    Ülkemizde 1 milyon 300 bin hektar sulak alan habitat kurutma, ıslah, sulama ,sıtma ile mücadele ve baraj gibi proje uygulamaları ile 1960-2010 yılları arası yeni zirai alanlar oluşturmak adına  tahrip edilmiştir.  Bugüne kadar yapılan kurutmalar neticesinde elde edilen arazilerden istenilen sonuç alınamamış, tuzlanma ve rüzgar erozyonu gibi nedenlerle toprak hızla verimsizleşmiştir.havzalarda su rejiminin bozulmasının yanı sıra, iklim değişikliklere de  neden olmuş, bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi, hatta neslinin yok olması gibi ileride telafisi mümkün olmayacak şekilde ekolojik denge  ve sistemin bozulması sonucunu getirmiştir. Bölgemizde ısrarla iklimine uygun olmayan ve aşırı su tüketen tarımsal ürünlerin yetiştirilmesi, bu bitkilerin su ihtiyacının karşılanması için sondaj kuyularıyla yer altı sularının aşırı miktarlarda çekilmesi ve gölleri besleyen akarsularda plansız ve çok sayıda baraj ve gölet yapılması bölgede obrukların oluşması ve  sulak alanı ile birlikte akgöl’ün  kurumanın başlıca sebepleridir. Akgöl ve civarındaki sulak alanda  su seviyesinin düşmesi problemine eklenen su kirliliği kuşların beslenme olanaklarını ciddi olarak kısıtlamaktadır. Ayrıca su seviyesinin azalması, üreme döneminde kuşların yuva yaptıkları adacıklara avcılar ve yırtıcı memelilerin ulaşımına olanak sağladığından üreme döneminde kuşlar için önemli bir risk oluşturmaktadır. Tarımdan dönen sular, Ereğli ilçesinin atıkları, tekstil ve meyve suyu fabrikalarıyla, çok sayıda kombina ve mandıranın atıkları, tahliye kanalları yoluyla arıtılmadan sulak alana verilmektedir. Yine, yerel ve yabancı avcılar tarafından kontrolsüzce avcılık yapılmaktadır. Alanda aşırı otlatma, kontrolsüz saz kesimi gibi baskılar alanın elden gitmesini hızlandırıcı faktörlerdir bütün problemlere rağmen Ereğli sazlıklarında hala 100’ün üzerinde kuş türü barınmaktadır.

Örneğin dünya çapında nesli tehlikede olan Küçük kerkenez alanın önemli kuş alanı statüsünü korumasını sağlayan türlerden biridir .Yine Mahmuzlu kız kuşu,Sarıbaşlı kuyruksallayan,bataklık kırlangıcı,Gülen sumru,Uzunbacak,Kız kuşu,Angıt,Macar ördeği,Suna,Döğüşkenkuş,Van gölü martısı,Gümüş martı,Erguvani balıkçıl,Gri balıkçıl,Flamingo türleri alanda mevcut türlerdir.Özellikle kış aylarında göller oluşmakta bu sayede alan birçok kış göçmeni kuşa ev sahipliği yapmaktadır.

İç Anadolu’nun en büyük florası yanlış su politikaları nedeniyle  geri dönülemez bir noktada. dünyanın en önemli 16’ncı sulak alanı olma özelliği taşıyan Akgöl Sazlığı ve çevresi, son yıllarda oluşan ve hızı saatte 100 kilometreye ulaşan kum fırtınaları ile boğuşur hale gelmiştir, 138 bin nüfuslu Ereğli ilçesini pek çok doğal riskler tehdit eder haldedir. Rüzgar erozyonu yüzünden bitki köklerinin yüzeye çıktığı, 40 yıl önceki Karapınar’ı andıran bölgede ayrıca, mikro klima bozulduğu için elma ve beyaz kirazda meyvede sık sık don ile yazları oluşan aşırı sıcaklar nedeniyle zirai ürün kayıpları görülmeye başladı. İlçe, ekolojik dengenin bozulması nedeniyle tarımsal üretimde ciddi sorunlar yaşamakta.

Alanın kuş varlığının eski haline dönmesi mümkün değilse bile üreme ve kışlama dönemlerinde önemli sayıda kuş türüne ev sahipliği yapabilmesi için bölgenin su rejiminin bölgedeki sulama birliklerince yeniden planlanması,çiftçilerimizin suyun tamamını kullanma yönündeki arzu ve ihtiraslarından vazgeçmeleri ile mümkün olabilir.yeniden  düzenlemelerle  ilgili barajlarda biriktirilen bir miktar suyun Akgöl’ e bırakılması ki buna göl için  gerekli can suyu olarak tanımlamaktayız, temini ile iyileşmeler başlayabilir.Tarımda kullanılan salma sulama yönteminin damla veya yağmurlama ile değiştirilmesi, bölgede yasak avcılığın engellenmesi, saz kesiminin düzenli kurallar altında periyodik olarak yapılması sazlık alanın kuruması sonucu oluşan bitkisel torfun yakacak olarak kullanımının,bitki toprağı olarak satılmak üzere bölge dışına cıkarılmasının engellenmesi ve şehirden gelen atık suların sazlıklara verilmeden önce arıtılmasının sağlanması ve erozyonla mücadele yapılması gerekli ve önemli zorunluluklardır..

2011 yılından itibaren,uzun yıllardır faaliyette olan  Ereğli Akgöl derneğinin  ciddi gayretleri ile birkaç proje yapılmış ve daha sonra ,bakanlığın ilgili birimlerinin kısmi sonuç getirici çalışmaları sonucu  Akgöl’ün göl  merkezi noktalarına yakın birkaç bölgede gölü besleyen küçük  kaynakların belli alanlara yönlendirilmesi  ve bent çalışmaları  yapılmıştır. Az da olsa göl alanı genişletilerek kısmi iyileşmeler sağlanmıştır.   Bölgede yetişen Kamışların hammadde  olarak ihracı yapılmakta olup yıllık üretim 1960 lı yıllarda 1.5 milyon bağ üretim iken günümüzde 200 bin bağ  miktarına düşülmesi neticesi ile  birlikte ürün miktarı ve gelir kaybı da oluşmuştur. Almanya, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinde ısı izolasyonu, hasır şapka,ney,oyuncak ve çeşitli hediyelik eşyaların yapımında kullanılmakta olan sazlık kamışların düşük bedellerle ihracı yerine işlenerek ve çeşitli sekillerde turistik eşya haline getirilerek değerlendirilmesi de gelir artışı  ve işsizlik acısından  önem arz etmektedir.   

Akgöl ile ilgili , Ereğli halkına büyük ilim adamının  sözünü son söz olarak hatırlatalım

Einstein;’’ asıl kötülük yapanlar, seyirci kalıp hiçbir şey yapmayanlardır!’’

EREĞLİ TURİZMİNİN GELİŞTİRİLMESİ YÖNÜYLE BOLKARLAR'DA DOĞA YÜRÜYÜŞÜ

Ülkemizde çeyrek asırdır hızla gelişen  ve Ereğli’dede son 20 yıldır amatör grublarca ve ERDAK ‘ca  geliştirilmesine çalışılan halka ve profesyonel grublara yönelik önemli bir etkinlikte dağ yürüyüşü,doğa yürüyüşü dediğimiz tekking tir. ivrizden başlayan ve Ulukışla Tarsus güzergahındanı  devam eden 4-6 günlük turlar şeklindeki etkinlik profesyonel rehberler ve üniversitelerin dağcılık spor kulüplerince  yoğun olarak tercih edilmekte ve ereğlinin tanıtımına önemli katkıda bulunmaktadır.Bu faaliyetlerin yaygınlaştırılmasında ERDAK klübü mensuplarının ve hemsehrimiz  Ali İhsan Sulak beyin gayretlerini burada zikredelim.

Bolkarlar  Ereğli –Tarsus güzergahı Trekking turlarında bir dağcının yaşadığı anıyı da burada turların içeriği ,teknik detaylar ve fikir vermesi yönleriyle  burada paylaşalım ,

Baklavayı hepimiz biliriz kaymaklısı, cevizlisi, fıstıklısı olur. Bu bakımdan onu fazla tanıtmaya gerek yok. Hele Gaziantep’ ten geleni  de pek lezzetlidir. “Trekking” kelimesine gelince, doğal engellerle dolu bir arazi parçasını herhangi bir ulaşım aracı kullanmaksızın yürüyerek aşmak anlamında İngilizce bir sözcük. Türkçe’ye “doğa yürüyüşü” olarak çevrilebilir. Sözcüğün asıl anlamı, “Güney Afrika’da kağnı ya da yaya olarak göç” demek. Bunun batıda spor olarak algılanması ise, gene 19.yy.’ın sonunda Güney Afrika yerlilerinden esinlenilerek oluşturulan “izcilik” ile bağlantılı. Trekking’i, dağcılık, kanyon geçişi, rafting ve mağaracılık gibi diğer doğa sporlarından ayıran temel özellik ise, basit kampçılık, harita ve pusula bilgisi dışında fazla uzmanlık gerektirmemesi. Tabi ki bütün doğa sporlarının temeli olan iyi bir kondisyona sahip olmak burada da çok önemli. Kent yaşamında fazlası ile bunalan insanın, doğa ile bütünleşip onun güzelliklerini keşfetmesi, bunu yaparken de bedeninin ve aklının tüm olanakların kullanması trekking’de temel amaç.

Madem ki doğada çadırlı kamp yapılarak günlerce yürünecek, o halde taşınacak yük çok önemli. İnsanın birçok konforunu kentte bırakıp doğada kısa süreli de olsa yaşamaya çalışması hiç de kolay değil. Hele kent yaşamı ile çene ve diş gibi birbirine geçmiş bizler için, bu daha da zor. “Sırt çantaları öyle bir hazırlanmalı ki, ne bir eksik ne de bir fazla, her şey planlanıp yetecek kadar alınmalı, gereksiz yükten tamamen kaçınılmalı” şeklindeki teorik laflara itiraz etmemekle birlikte, sırt çantalarından bütün teorilere isyan edercesine çıkan, fıstık ezmesi, kaz ciğeri ve mayonez gibi özel damak zevklerine yönelik yiyecekler bazen hoş ve güzel süprizler yaratabiliyor.

Karagöl Kamp Alanı

 Bayramı Dağda Geçirmek

Bayram tatilindeyseniz ve haziran ayında Antalya’ya gidip evrilip çevrilip bir oranızı bir buranızı güneşe tutmak varken, Toroslar’ın ikinci büyük zirve grubu olan Bolkar Dağları’nda bulunuyorsanız, sırt çantasından ansızın çıkıverecek bir kutu farklı bir yiyeceğin inanın çok büyük önemi var.

Bolkar Dağlar’ı, ülkemizde trekking amacı ile gelenlerin, dağcıların, tur kayağı yapanların en çok uğradığı yerlerden birisi. Gerek 3525 m. yükseklikteki zirvesine tırmanabilme kolaylığı, gerekse gölleri ve eşşiz doğası ile bir uğrak yeri haline gelmiş. Bu bakımdan dağın en güzel zamanlarından biri olan haziran ayı ortalarında ve bayram tatilinde Karagöl çevresinde kamp yeri bulabildiğimiz için şanslı sayılmalıyız.

Çini Göl

Bolkarlar’ın En Güzel Zamanı

Bolkar’ların en güzel zamanı  haziran ayının ortasından temmuz ayı başına kadar olan 15 günlük süredir. Bu zaman diliminde ülke genelinde yaz mevsimi çoktan başlamış olmakla birlikte 2500 m.’nin üzerindeki yüksekliklerde durum hiç de böyle değildir. Dağda kış yeni bitiyor ve çok kısa sürecek olan bahar yeni başlıyordur. Hava serindir. Gündüz aşırı sıcak, gece ise aşırı soğuk olmaz.  Karlar henüz erimediğinden her yerde su bulabilmek mümkündür. Haziran ayı öncesinde Bolkarlar’a gidecek ekiplerin kışlık donanıma sahip olmaları gerekmektedir. Temmuz ayından sonra gideceklerin ise gündüz bezdirici sıcak ve susuzluğa hazırlıklı olmaları şarttır. 1500 m. yükseklikte güneş ışınlarının yakıcı etkisi, deniz seviyesine göre 2 kat daha fazladır. Eğer kış mevsiminde ve karlı bir ortamda bulunuyorsak bu etki 4 katına çıkar. 3000 m.’nin üzerinde ise yaz ya da kış fark etmez mutlaka koruyucu faktörü yüksek kremler kullanılmalıdır.

Karagöl Kamp Alanı

Bolkar Dağları’na , Ankara-Adana karayolunu takip ederek . Ulukışla’yı 10 km. kadar geçtikten sonra sağdan ayrılan stabilize köy yolu, Darboğaz, Emirler ve Aktoprak köylerine gitmektedir. Bu yoldan girilip 22 km. devam edildiğinde Meydan’a ulaşılmaktadır. Meydan bir yerleşim yeri değil, kamp ve piknik yapılabilecek güzel bir düzlük. 2300 m. yükseklikte yer alan Meydan’a şu an Çin Setti genişliğinde 5–6 katlı “ Dağ Oteli ” dedikleri bir yapı inşa ediyorlar.

Meydan’dan, Karagöl’e gidebilmek için iki seçenek var. Birincisi, yukardan devam eden  araba yolunu kullanmak. (Ancak bizim gittiğimiz dönemde bu yolun bir kısmı karla kapalı olduğu için geçit vermiyordu) İkincisi, aşağıdan yaylanın ortasından devam eden patikayı takiben yürümek. Kamp yükü taşıyarak yapılan bu yürüyüş eğer patikadan yapılırsa 1.5 saat , araba yolundan yapılırsa 2.5 saat kadar sürüyor. Karagöl, 2600m. yükseklikte yer alan gerçekten de çok güzel bir kamp alanı, adının kara olduğuna bakmayın zirvelerin arasında sıkışmış masmavi bir göl aslında. Karagöl’ün az ilersinde 20 dakika yürüme mesafesinde,  bir de Çini göl var, ancak görebilmek için ufak bir tepeyi aşmanız gerekiyor.

Medetsiz Zirvesi

Karagöl’den, Bolkar Dağları’nın en yüksek zirvesi olan Medetsiz (3525 m) görünmüyor. Eğer Medetsiz’e tırmanmayı düşünüyorsanız, önce Koyunaşağı Tepe’ye (3426 m) çıkmanız gerekecek. Bu noktadan Medetsiz’i görebilirsiniz ve sırtları takiben zirveye doğru gidebilirsiniz. Karagöl’den yapılacak bir tırmanış gidiş–dönüş,  8 saat kadar sürmektedir. Zirvede, bütün büyük zirvelerde olduğu gibi, teneke kutu içersinde Dağcılık Federasyonu’na ait bir zirve defteri bulunuyor. Bu deftere notlar düşerken bir yandan da eşsiz manzarayı seyredebilirsiniz. Güneye baktığınızda eğer hava puslu değilse Akdeniz’i bile görmeniz olası. Doğuda ünlü Aladağlar silsilesi uzanıyor. 3756 m. yüksekliği ile Demirkazık Zirve’si hemen ayırt edilebiliyor. Kuzey–doğu da ise 3917 m. yüksekliği ile Erciyes Dağı görünüyor.

YÜRÜYELİM…   AMA NASIL ?

Yürüyüş sırasında bazı kurallara dikkat etmekte fayda vardır. Köy yollarının olmadığı, nisbeten vahşi doğa parçalarında en azından bir patikaya mutlaka rastlanır. Ve bu durum yürüyüşün oldukça kolay olmasını sağlar. Genelde daha uzun bir rotayı izliyormuş gibi görünen patikalar, daima daha avantajlıdır. Kestirmeden gitme sevdasına kapılan birçok yürüyüşçü, patikaları bırakarak çoğunlukla kaybolmuş veya yamaçlarda yorulmuşlardır. Doğada acele etmenin anlamı yoktur. Doğaya karşı yarışmak bize bir şey kazandırmaz. Bu yüzden patikaların dışına çıkılmaması çok daha güvenlidir. Patikalar genellikle zigzaglar çizerek yamaçları aşar, bu nedenle eğim azaldığından yürüyüşçü daha az yorulur. Patikalar kaba araziye nazaran daha düz olduğu için uygun bir yürüyüş ritmi de tutturulabilir. Bu da hız değiştirmeden daha uzun mesafeler almamızı sağlar. Ayrıca, hızlı gidip sık mola vermektense, belirli bir tempoyla yürüyüp az mola vermek her zaman daha iyidir, gereğinden uzun olmamalıdır. Yürüyüş etapları arası molalar, otuz saniye ile beş dakika arasında bir zaman diliminde gerçekleştirilmelidir. En az iki saatte yapılacak uzun molalarda ise en fazla yarım saat dinlenmelidir. Bu ana molalarda kaybedilen sıvı alınmalı ve açlığı giderecek yiyecekler aşırı olmamak kaydıyla tüketilmelidir. Hiçbir patikanın olmadığı yerlerde görüş açısının daha iyi olması için sırtlardan veya yamaçlardan gidilmelidir.

AYAKLAR, AYAKKABILAR

Yürüyüş sırasında yükümüzü çeken ayaklar her şeyden çok daha fazla önemlidir. Uygun olmayan bir ayakkabı ile yapılan yürüyüşler hem yorucu hem de ona yardım etmek zorunda kalacak en az iki kişiyi zor durumda bırakacaktır. Kimsenin yanlış ayakkabı seçerek başkalarının zamanını ve enerjisini çalmaya hakkı yoktur. Belki zaman içinde doğaya karşı bir yaşam savaşı verilecek ve bu savaş bir veya birkaç kişinin yanlış ayakkabı seçmesi yüzünden diğer yürüyüşçüleri bile riske sokacaktır. Yürüyüşlere katılmadan önce mutlaka nasıl bir ayakkabı seçilmesi gerektiği öğrenilmelidir. Bunları öğrenmek için ayakkabı satıcılarına değil bu sporu yapan kişilere danışmakta yarar vardır.

DAĞ, ATEŞ, SU

Doğada üç şeyle şaka yapılmamalıdır. Dağ, ateş ve su. Hepimiz biliyoruz dağlarda şakacıktan kaybolan ve yaşamını yitiren yüzlerce dağcıyı. Bu olayları inceleyip, neler yapmamamız gerektiğini öğrenebiliriz. Gelelim son ikisine. Ülkemiz genellikle ormanlık alanlardan oluşuyor. Bizim yürüyüş parkurlarımızda hep bu alanlardan geçiyor. Her doğaya çıkışta, her molada ve her yerde mutlaka ateş yakılmalıdır diye bir kural yoktur. Ateş yakılacaksa yakılan ateş mutlaka küçük olmalıdır. Ayrıca, yürüyüşteki her grup ayrı ayrı ateş yakmamalıdır. Bir tek ateş yakılmalı ve herkes bundan yararlanmalıdır. Ateşten yararlanmak sona erdiği zaman ateşin kesinlikle söndüğünden emin olunmadan kamp alanı terk edilmemelidir. Bu nedenle ateş yakma teknikleri öğrenilmelidir. Suya gelince, bu madde doğada hem yaşamımızı kurtarabilir hem de; bizi yaşamdan edebilir. Öncelikle, doğada su buluruz önyargısıyla doğaya çıkmamak gerekir. Her doğa gezgini muhtemel yürüyüş zamanı içinde kendine yetecek suyu önceden yanına almalıdır. Daha acil durumlarda doğadan da su temin edilebilir. Genel olarak; çevresi yeşillik, içinde otlar bulunan, üzerinde böcek ve sinek bulunan sular zehirsizdir, içilebilir. Bulduğunuz suyu önce tadınız, acı ise içmeyiniz. Ayrıca su geçişleri de yaşamla ölüm arasında gidip gelmenize neden olabilir. Geçilecek bir nehir, bir dere veya bir çay önceden keşfedilmelidir. Bu olanak yoksa, grup geçmeden önce rehber bu keşfi yapmalı ve her yürüyüşçü rehberi izleyerek aynı yerden geçmeli, gerekirse geçiş için emniyet alınmalıdır. Tüm bunlar gösteriyor ki; doğada yürümenin kesin ve net kuralları vardır. Ve bu kurallar hiç de demokratik değildir. Zaten doğa da, kimseye demokratik davranmaz. Bu durumda, yürüyüş sırasında demokrasi kurallarına uyulmasını beklemek anlamsız olur. Yürüyüşün tek hakimi rehberinizdir.

Değerli arkadaşlar, şimdi doğada neler yapmak ve yapmamak konusunu basitleştirelim.

Yürüyüş sırasında sessiz olun. Yanınızda hayvan getirmeyin. Patikadan ayrılmayın. Kendinizle veya başkası ile yarışmayın. Doğa terbiyesi almamış kişilerle yürümeyin. Askeri davranışlardan uzak durun. Hızınızı en yavaş yürüyene göre ayarlayın. Yerel halkla tartışmayın, adetlerine saygı gösterin. Siyasi ve dini saplantılarınızı daima geride bırakın. Yürüyüş liderini kesinlikle geçmeyin. Yaktığınız ateşin söndüğünden emin olmadan kamp yerini terk etmeyin. Çorapsız ayakkabı giymeyin. Ayakkabınızı ve çantanızı seçerken deneyimli kişilere danışın. Doğada acele etmeyin. Yürüyüş sırasında nelerin yenilip içilebileceğini deneyimli kişilerden öğrenin. Etkinlik boyunca kesinlikle alkol almayın. Yürüyüş süresi boyunca, molalar dahil, olabildiğince sigara içmeyin. Yeni aldığınız ayakkabıyı yürüyüşten önce mutlaka deneyin. Şapkanızı ve güneş gözlüğünüzü mutlaka yanınıza alın. Çöpünüzü kamp yerinde bırakmayın.

Önceki ve Sonraki Yazılar

YAZIYA YORUM KAT

UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.